Tarih: 24.09.2014 17:06
Sanat dokulu egzotik bir şehir "Viyana"
Tarih
kitaplarında sıkça okuduğumuz, iki kez kuşatıp alamadığımız Viyana`yı görmek üzere yola çıkıyoruz. Her tatil gibi bu da bulutların üstünde başladı. Hava durumu tahminlerine bakıp küçük bavullarımıza en kalın kıyafetlerimizi sığdırdık. Evet soğuktu hem de çok. İki defa kuşatıp alamamızın sebebini soğuk havaya bağlıyoruz ve 3. kuşatmayı biz deniyoruz. Viyana`ya öğleden sonra vardık. Ulaşım ağı çok geniş ve rahat ğu için Naschmarkt civarındaki otelimize tren ve metro sonrasında kolayca vardık. Hava erken karardığı için çareyi şöyle bir şehir turu yapmakta bulduk. 1 ve 2 numaralı tramvaylara binerseniz şehirde kısa bir `gezelim görelim` turu atabilirsiniz. Toplu taşıma için önceden internetten 20 avroluk bilet aldık ve dolayısıyla tüm tatil boyunca bir daha para ödemeden kullandık. Araca binerken her hangi bir belge göstermiyor, para ödemiyorsunuz ama kontrole denk gelirseniz ve biletiniz yoksa cezası epey caydırıcı, riske girmeye gerek yok. Şehirde kısa bir tur attıktan sonra şehir merkezine geliyoruz. Viyana`ya gelip de kahve içmeden dönmememiz gerektiğini öğrendiğimiz Cafe Hawelka`da kahvelerimizi keyifle içiyoruz. Viyana`nın meşhur kahvesi Melange`i (Melanj okunuyor) deneyin seveceksiniz. Pek turist canlısı bir kafe olmadığını söylemekte fayda var, garsonlar fazla ilgisiz ve belli ki her gün akın eden turistleri pek de sevmiyor. Atmosferin keyfini çıkarın, gerisini pek de dert etmeyin. Hawelka`dan çıkıp meydanda biraz dolaşıyoruz. Akşam 18.00`dan sonra açık dükkan bulabilmek neredeyse imkansız. Hofburg Sarayı`na çıkan Kohlmarkt`ta dünyaca ünlü markaların mağazaları bulunuyor. Stephenplatz civarında da yine birçok markayı bulabileceğiniz alışveriş caddeleri var. İlk günün verdiği yorgunlukla yavaş yavaş otelimize dönüyoruz. Ertesi gün için enerji toplamak lazım.
KAHVE KRUVASAN Ertesi gün gezimize Museums Quartier ile başlıyoruz. Eski ve yeni sanat ve müzelerin oluşturduğu binalar topluluğu... Ve hemen karşısındaki Maria Theresian meydanında birbirinin aynısı iki müze bulunuyor, Kunsthistorisches Museum (Sanat Tarihi Müzesi), diğeri Naturhistorisches Museum (Doğa Tarihi Müzesi). Müzeleri geçip devam ettiğinizde ise sizi Hofburg Sarayı karşılıyor. Gösterişten ve abartıdan uzak bu saray birçok bölümden oluşuyor. Franz Josef ve Kraliçe Elizabeth`in (namıdiğer Sisi) yaşadığı ve o dönemden kalma eşyaların sergilendiği bu sarayı gezmek tam günüzü alıyor. Josef`in heykellerine ve Sisi`nin tüm hediyelikçilerdeki fotoğrafına sık sık rastlayacağınızı da söylemeden geçmeyelim. Sırada Rathaus var, belediye binası... Neogotik tarzda inşa edilen bu binayı şehrin neredeyse çoğu yerinden görebilirsiniz. İhtişamı gözalıcı. Yaz aylarında avlusunda konserler ve festivaller düzenleniyormuş. Biz de önündeki kocaman parkta biraz zaman geçiriyoruz. Biraz da şehir turu yaptıktan sonra bir zamanlar Yahudilerin yaşadığı ve sonrasında 65 bin Yahudi`nin katledildiği Judenplatz`a uğruyoruz. Burada meydanda bizi bir anıt mezar karşılıyor. Yanı başında da müzesi... Tüylerimiz diken diken oluyor.
LEZZETLİ ALTERNATİFLER Artık Viyana lezzetlerinin tadına bakmalıyız diyerek Cafe Krob`un yolunu tutuyoruz. Ben şnitzel hakkımı Figlmüller`e saklıyorum ama biftekli bir sandviçe de hayır diyemiyorum. Yemekler lezzetli fiyatlar biraz tuzlu. Meydandan gelip geçeni izleyip keyifli vakit geçirmek için güzel. Yemeğimizi yiyip yine Stephenplatz Meydan`nına dönüyoruz. Bu sefer istikamet Julius Meinl! Nefis kahveleri, yerinde içme zamanı. Melange`ıma bu sefer meşhur tatlıları Apfelstrudel eşlik ediyor. Burası şehrin en keyifli yerlerinden biri bence. Kahvemizi içip Julius`un marketinin yolunu tutuyoruz. Hemen yanı başında bir vaha duruyormuş adeta. Çikolatalar, kahveler, tatlılar içinde kendimizi kaybediyoruz adeta! Giderseniz mutlaka uğrayın. (Gamze Biran-Sabah) Yazının devamını okumak için tıklayınız...
The Cruise Life
Orjinal Habere Git
— HABER SONU —